14 Ekim 2013 Pazartesi

Ölmeden Önce Yapılması Gereken 101 Şey


Yaşamdan önce ölüme hazırlanmalıyız. 
Seneca

Bu aralar oldukça moda oldu ölmeden önce gezilmesi, görülmesi, yaşanması gereken mekânlar, mutlaka izlenmesi gereken filmler, içine dalınması gereken maceralar. Tüm dünyada çok satanlar listesine giriyor bu gibi çalışmalar. Çok şükür insanlar kısa süreli olsa da bazen kaçınılmaz olan bir gerçeğin farkına varıyorlar: Ölüm. Ancak ölümden sonrası için tedbir almak yerine “İnsan bu dünyaya bir kere geliyor, olabildiğince zevklenip eğlenmeye çalışmalı” gibi açık bir gafletin tuzağına düşüyorlar.

Hayatın içinde belki birer renk olabilecek bir takım iş ve uğraşlar, adeta hayatın amacı haline getirilmiş vaziyette. Yani insan oturup az da olsa düşünüp şunu bir sormalı kendine: Acaba gerçekten ölmeden önce yapmam gereken şeyler neler? Görülmesi gereken 101 yer mi? Yoksa izlenmesi gereken 1001 film mi? Acaba bu yerler görülmese ya da bu filmler izlenmese insanın kaybı ne olur? Ya da bu dünyadan sonra gittiği yerde gezdiklerinden mi yoksa izlediklerinden mi sorguya çekilecek insan? Ya kendisine gezip görülmesi gerekli yerlerden endişe ederken, bunun yanında âhiretteki durumun için hiç endişe ettin mi diye sorulacak olursa cevabı ne olacak?

Helal dairesi içinde insanın dünyevi bir takım güzelliklerden istifade etmesine, gezip görmesine, inceleme yapmasına, Allah’ın sanatına ve yaratışındaki üstünlüklere şahit olmasına denilebilecek bir söz yok. Ancak bunu asıl amacından saptırarak ölmeden önce mutlaka yapılması gereken şeyler olarak görmek insanları gaflete düşürmektedir. Bu çalışmaları yapan araştırmacılar son derece iyi niyetli kişiler olabilirler, zaten eleştirimiz insanların niyetlerine değil, bu gibi anlayışların oluşmasınadır. Allah için ya da âhiretim için yapmam gereken bir şey var mı diye kendine sormayan sayısız insan, ölmeden önce yapması gereken yüzlerce, binlerce şeyi merak edip sormaktadır. Bu da ona hayatın amacını unutturmaktadır. Şu anımıza, şu yaşımıza gelene kadar kendimiz için arzuladığımız şeyler ile Allah ve âhiretimiz için arzuladığımız şeyleri düşünüp, bunların küçük bir muhasebe ve mukayesesini yaparsak ortaya içler acısı bir tablo çıkacaktır. Alacağı bir sonraki nefesini dahi Yaratıcısına borçlu olan insan, O’nun huzuruna borç hanesi kabarık bir şekilde geldiğinde, yaşantısının hesabını verirken dünyadaki serveti de gezip gördüğü yerler de ona bir fayda sağlamaz. İnsana fayda sağlayacak tek şey yaptığı hayırlar ve yerine getirdiği kulluk vazifeleridir.

Yavaş hızlıdan, büyük küçükten, zayıf güçlüden, uyanıklık uyumaktan, yaşam da ölümden meydana gelmiştir. 
Sokrates

Uzak bir ülkeye seyahate gittiğimizi ve aktarmalı bir uçağa bindiğimizi hayal edelim. Aktarma yapacağımız havaalanına indiğimizde burada beklediğimiz süre içinde bavullarımızı açmaz, burada kalma planları yapmayız. Çünkü biliriz ki asıl uçağımızın bizi götüreceği yer burası değildir. İşte dünya hayatı da asıl varacağımız hayata giderken bekleme yaptığımız havaalanı gibidir. Tek farkı uçağımız bizim bilmediğimiz ama tam da kalkması gereken saatte kalkar. Arıza ya da gecikme yapmaz. Durum bu kadar açıkken nasıl olur da insan kendisi için bir bekleme salonu olan ve kısa bir süre sonra ayrılacağını bildiği bir dünyaya bu kadar sıkı sıkıya bağlanır, anlamak zordur.   

Geç olmadan acilen “Ölmeden önce yapmam gereken gerçek şeyler nelerdir?” diye sormamız gerek kendimize. Dünyalık her türlü işimizi ve zevkimizi hemen elde etmek isteyip bunun için çabalarken, âhiretimize yönelik hayırlı işleri ertelememeliyiz. Zira tıpkı dünyevi işlerimiz gibi âhiretimize yönelik işlerimizi de yerine getirebileceğimiz garanti değildir. Ansızın ölüm ile yüzleşerek buna fırsat bulamayabiliriz. Bu yüzden her işimizde önceliği âhiretimize yönelik işlere vermeliyiz.

Büyük randevu… Bilsem nerede, saat kaçta?Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?
Necip Fazıl Kısakürek


Ateş Seni Çağırıyor…
Dünyadayken insan seyahate gideceği yere göre hazırlık yapar. Oranın hava sıcaklığı gibi iklimsel şartlarına ve genel imkânlarına bakar ve ona göre gereksinim duyacağı şeyleri yanına alır. Yine kürekleri olmayan bir kayıkla denize açılmaz, sağanak yağış olduğunu gördüğünüzde şemsiyesiz dışarı çıkmazsınız. Çünkü bunlara ihtiyaç duyacağınızı bilirsiniz. Ama aynı kişiler öldükten sonra âhirette gitmek istediği yere göre hazırlık yapmaz. Oysaki insan âhirette nereye gitmek istediğine göre hazırlığını yapmalı, ateşe dayanabileceği kadar günah işlemelidir. Evet, ateş bizi çağırıyor. Şeytan ise bu çağrıya uymamız için elinden geleni yapıyor. 

Dünyadayken size çok cazip gelen ama yapılması dinen haram olan bir işi yapmanız halinde çok zevk alacağınızı, ancak bu işi yaptıktan sonra sizi koca bir kazanın içinde yanan ateşe atacaklarını hayal edin. Nefsinize oldukça çekici gelen bu işi yapmak istemenize rağmen, sonrasında içinde ateş olan bir kazana girmek istemeyeceğinizden buna cesaret edemeyeceksiniz. Peki, nasıl oluyor da bu dünyadaki yaşantınıza dikkat etmiyor,öldükten sonra süresiz bir şekilde ateşin içinde kalmayı göze alıyor ve buna cesaret ederek haramlara girebiliyorsunuz? Üzerine kumar oynadığınız şeyin kendi hayatınız olduğunun farkında mısınız? Üstelik hayatınıza son veren ölümden, bunun rövanşını alma şansınız da bulunmamaktadır. 

Meşhur Rus yazar Tolstoy doğu kültüründe bilinen bir hikâye ile örnek vererek bu kadar açık olan ölüm gerçeği karşısında insanların dünya nimetlerinin derdine düşüp onlarla oyalanma gafletini çok anlamlı bir şekilde ifadelendirir.

Çölde seyahat eden bir seyyah, yırtıcı bir hayvanın şerrinden kurtulmak için, kendini, yakınında bulunan bir kuyuya atar. Kuyunun içine düşerken can havliyle bir dala yapışır. Yukarıdaki yırtıcı hayvanın dehşetinden korkarak aşağı inmek ister ancak kuyunun dibinde bir ejderha ağzını açmış avını beklemektedir. Yapacağı bir şey olmadığı için var gücüyle çalılara yapışmaktadır. Ancak bir de ne görsün, beyaz ve siyah iki fare bu çalıları kemirmektedir. Bu acayip hâl içinde iken her nasılsa çalıların üzerine bulaşmış bal damlalarını yalayıp bir kaç dakikalık da olsa zevk almaya çalışmakta, o korkunç hali görmezden gelmektedir...

Allah’ın bizlere peşinen vermiş olduğu nimet ve imkânlar karşısında başımızı secdeden kaldırmasak, ellerimizi duadan indirmesek dahi, Allah’a olan minnettarlığımızın, ihtiyaç ve borcumuzun bitmeyeceğini bilmeli, rahmet deryasından damla isteyene avuç avuç sunulacağını anlamalı, ileride değil hemen şu anda kararımızı vermeliyiz. Ben kendime nasıl bir hayat hazırlıyorum ve seçimlerim âhiretimi nasıl etkiler? Ölmeden önce görmem gereken 101 yeri, izlemem gereken 1001 filmi anladım, peki âhiretim için yapmam gerekenler nelerdir? Bir an olsun soralım kendimize.

Nasiplendirildiğiniz şeyler şu iğreti hayatın yararından ve süsünden ibarettir. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?
28 Kasas Suresi Ayet 60


0 yorum:

Yorum Gönder