Bölüm – 2: Tarihi Erkek Beyni
"Masal tadında insanlar tanıdım, bir varmış bir yokmuşlardı"
Tarihsel sürece bakacak olursak insan beyni ile ilgili önemli keşiflerin, özellikle savaş alanlarında gerçekleşen kafa yaralanmaları ve ölümler sonucu ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Savaş alanlarında çoğunlukla erkekler bulunduğundan, beyin ile ilgili toplanan bilgilerin büyük bir kısmı erkeklere aitti. Günümüze kadar ulaşan birçok çizimde de erkek beyni resmedilmektedir. Burada sinir bilim camiası basite indirgeme kullanarak, muhtemelen erkek beyni için geçerli olan özelliklerin kadın beyni için de geçerli olacağını düşünmüştür. Günümüzde ortaya çıkan bulgular ışığında ise aslında bu basit mantığın doğru olmadığını görüyoruz.
Aslına bakarsanız beynimizin günümüze kadar ulaşan tarihi keşif süreci oldukça keyifli bir hikaye olup bir başka yazının konusu olabilir. MÖ 7000 yılında trepanasyon (kemikleri delerek vücut boşluklarının açılması) ile başlayan hikaye, Hipokrat (MÖ 460- 379) ve Aristo’nun (MÖ 384- 322) beyin konusundaki zıt fikirleri, Galen’in (MS 130-200) konuya tek bir dokunuşla açıklık getirmesi, elektriğin keşfine kadar hüküm süren Descartes’ın (1596 – 1650) yanılgısı gibi bir çok ilginç başlık içermektedir. Lakin belirtilen bu dönemlerde beyin üzerine yapılan doğru ya da yanlış yorumların hiç birisinde kadın ve erkek beyninin farklılığına dair bir bulgu yoktur. Bu konudaki ilk tespitler ilginç bir şekilde 19. yüzyılda ortalığı kasıp kavuran frenoloji “phrenology” adlı uydurma bilimin katkısı ile ortaya çıkmıştır.
Akıl Bilimi - Frenoloji
Beyne baktığınızda kıvrımlı bir yapıda olduğunu görürsünüz. Peki beynin yüzeyinin kıvrımlı olmasının bir nedeni var mıydı? Acaba bu durum beyinde farklı fonksiyonların oluşmasına mı neden oluyordu? Bu ve benzer soruların ışığında 1809 yılında henüz bir tıp öğrencisi olan Avusturyalı Franz Joseph Gall ortaya çok ilginç bir fikir attı. Gall’ın fikrine göre, insan kafatasının şekli ile beyin benzer özelliklere sahip olmalıydı. Yani beyin ve kafatası birbirine paralel girinti ve çıkıntılardan oluşmaktaydı. Ayrıca beynin belirgin şekilde daha büyük olan bölgelerinin büyük olmalarının sebebinin, bu bölgeleri ilgilendiren niteliklerin daha gelişmiş olmasından kaynaklanmakta olduğunu da düşünmekteydi. Bu fikirlerden yola çıkan Gall ve arkadaşları yüzlerce insanın kafatasında çeşitli ölçümler yaparak beyin ile ilgili bir çok bölge tanımladılar. Bazı bölgeleri ve neleri temsil ettiğini aşağıdaki resimde görebilirsiniz.
İnsanın kafa şekli ve kişisel özellikleri arasında bağlantı kuran bu yeni bilime frenoloji yani akıl bilimi adını verdiler. Bu fikir ve uygulamalar genel bilim camiasında çok ciddiye alınmasa da döneminde inanılmaz bir popülariteye ulaşmıştı. 1827 yılında frenoloji hakkında yazılan kitaplar yüz binin üzerinde satış yapmıştı. Fikir o kadar popüler olmuştu ki artık insanlar kafataslarına göre sınıflandırılmaya başlanmıştı.
Örneğin 1876 yılında İtalyan hekim ve kriminoloji uzmanı Cesare Lombroso’nun Suçlu İnsan (l'uomo delinquente) adlı kitabında, kafataslarına göre suçlu olabilecek insanlar ile ilgili birçok bilgi ve resim bulunmaktaydı. Cetvelle kafatası ölçümü Almanlar arasında da oldukça moda olmuştu. Örneğin, Bayerthal (1911) çevresi 52-53 cm’den küçük kafatasına sahip birinin asla profesör cerrah olamayacağını hatta 52 cm’den düşüklerin ciddi düşünsel faaliyette bile bulunamayacağını belirtir. 50,5 cm’den aşağısının ise normal bir insan olamayacağını söyler. Bu görüşlerin yayılması o kadar hızlı olmuştu ki işverenler iş başvurularında değerlendirme yapmaları için frenologlar tutmaya başlamıştı. Bu hızlı yayılma karşısında bilim camiası daha sert tepkiler vermesine rağmen çok da başarılı olamamıştı. Örneğin dönemin en önemli dergilerinden olan Edinburg Review’da konuyla ilgili aşağıdaki cümleler kullanılmıştı.
“Kendilerini bilimsel araştırmacı olarak adlandıran bu iki adam (Gall ve Spurzheim) böylesi saçmalıkları, adi süprüntüleri, 19. yüzyılın hekimlerine düşüncenin ve tümevarımın numunesiymiş gibi sunacak kadar vahim şekilde küstahtırlar”
Paul Broca ve Fransız Kadınlar Meselesi:
Fransa’da Paris tıp fakültesinde profesör olan Paul Broca, _ki kendisi oldukça önemli bir şahsiyet olup, beyinde konuşma ile ilgili bölgeyi keşfettiği için bu bölgeye kendisinin adı verilmiştir (Broca Alanı)_ inanılmaz kariyeri olan bir bilim insanıydı. 20 yaşında tıp fakültesinden mezun olan Broca; matematik, fizik ve Fransız edebiyatı üzerine de eğitim almıştı. Broca, dönemin popüler fikirlerinden frenolojinin de bağlantısıyla antropolojiye oldukça merak salmıştı. Her ne kadar yaptığı antropolojik ölçümler adının Paris emniyetindeki dosyalarda şüpheli şahıs olarak geçmesine neden olsa da en önemli keşfini de yine frenoloji sayesinde yapmıştır. 1861 yılında Gall’ın öğrencisi ve frenoloji uzmanı olan Ernest Aubertin’in verdiği bir konferansa katılan Broca, en önemli keşfinin ipucunu buradan almıştı. Çünkü Aubertin verdiği konferansta ilginç bir şekilde hitap yeteneğinin beynin ön kısmındaki bir alanda olduğunu iddia adiyordu. Tesadüfen o dönemde Broca’nın çalıştığı hastanede otuz yıldır felçli olan bir hasta yatmaktaydı. Kendisine sorulan her soruya sadece “tan tan” diyerek cevap verebildiğinden kendisine Tan takma adı takılmıştı. Bu kişinin ölümünün ardından beynini inceleyen Broca, beynin ön lobunun sol kısmında doku bozukluğu olduğunu farketti ve bu bölgenin konuşma ile ilgili bir merkez olabileceğini öne sürdü. Daha sonra konuşma bozukluğu olan kişilerde benzer bölge hasarlarının gösterilmesi ile Broca’nın fikri doğrulanmış oldu. Merak edenler için söyleyelim Tan’ın (Leborgne) bu ünlü beyni halen Paristeki Dupuytren müzesinde sergilenmektedir.
Kadın ve erkek beynine dair ilk keşifler Broca aracılığıyla olmuştur. Broca yaptığı antropometrik ölçümler ile kişileri beyin ölçüleri, ırk ve zekasına göre gruplara ayırıyordu. 292 erkek ve 140 kadında yaptığı otopsi araştırmaları sonucu, kadınların beyninin erkeklerin beyninden daha küçük ve hafif olduğunu buldu. Bu sonuçlar doğrultusunda, kadınların erkeklerden daha küçük bir beyne sahip olduklarından dolayı asla erkeklerle aynı zeka seviyesinde olamayacaklarını öne sürdü. Kadın ve erkek beynine ait ilk keşfedilen bu farkın bu denli yanlış yorumlanması büyük bir şanssızlık olmasına rağmen Broca’nın bu görüşü erkek egemen bilim camiasında çok hızlı popüler olmuştu. O dönemde hızla popülerlik kazanan bir diğer akım da Darwin’in öne sürdüğü evrimsel fikirlerdi. Bu fikirler etkisinde, Broca’nın öğrencilerinden ve aynı zamanda kadınlardan çok da fazla hoşlanmadığını düşündüğümüz Gustave Le Bon 1879 yılında elde ettiği bazı verileri yayınlayarak, ortalama bir Paris kadınının beyin büyüklüğü bakımından erkeklerden çok gorillere yakın olduğunu ileri sürmüştü.
Yakın Tarih:
Elle tutulur ilk veriler ise yaklaşık 40 yıl önce keşfedilmeye başlandı. Amerikalı psikolog Herbert Landsell, beyinde oluşan benzer hasarlarda kadın ve erkeklerin çok ilginç biçimde farklı tepkiler ortaya koyduğunu gösterdi. Örneğin aynı bölgelerin benzer hasarlarında erkekler neredeyse tümüyle konuşma yeteneklerini kaybederken kadınlarda oluşan hasar daha düşük seviyeli olmaktaydı. Demek ki her iki cinsiyetin ilgili beyin bölgeleri arasında bir takım farklar söz konusu olabilirdi. Burada sadece bu örneği vermekle yetinelim. Zira ileride kadın ve erkeklerin dinleme ve konuşma konusundaki müthiş farklılıkları uzun uzun irdelenecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder