1993 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından eşcinsellik, hastalık sınıflandırmasından çıkarılmıştır. Bundan öncesinde eşcinsellik genel olarak bilimsel çevrelerde hastalık; dini çevrelerde ise ahlaksız bir tercih olarak görülüyordu. Bu doğrultuda 20. Yüzyılda eşcinsellik çoğunlukla bir tür akıl hastalığı olarak tanımlanmıştır. Ancak günümüz modern düşünürlerine göre eşcinselliği sadece bir hastalık olarak düşünmek pek de mantıklı olmayacaktır çünkü bu durumu ispatlayacak yeterli bilimsel deliller mevcut değildir. Bu nedenle de eşcinselliğin sadece bir hastalık olarak görülmesi ve yalnız tıbbi yollarla tedavi edilmesi pek mümkün gözükmemektedir. Hatta daha doğrusu birçok düşünceye göre tedavi edilmesini gerektirecek bir durum da söz konusu değildir, çünkü iki kişinin aşk ve cinsel hayatına bir başkasının karışması modern zamanlarda olmaması gereken bir tutumdur. Ancak, bu durum gerçekten de doğru mu?
Genel Kavramlar
Öncelikle eşcinsellik ile ilgili genel kavramları öğrenmek, konunun bütününü anlama amacında daha verimli olacaktır. İnsanların cinsel tercihleri üç şekilde olabilmektedir. Karşı cinsten hoşlanıyorsa heteroseksüellik (doğal cinsel seçim), kendi cinsinden hoşlanıyorsa homoseksüellik (eşcinsellik) ve iki cinsle de aşk ve cinsel birliktelik kuruyorsa biseksüellik adı verilir. Kadın eşcinselliğine, yani bir kadın iken kadınlardan hoşlanma durumuna lezbiyenlik, erkek eşcinselliğine yani bir erkek iken erkeklerden hoşlanma durumuna ise gaylik denir. Bu cinsel tercih kavramlarının yanında bir de bedensel tercih kavramları bulunmaktadır. Kişinin, doğuştan gelen cinsiyetini reddederek kendi vücudunu karşı cinsten hissetme durumuna transeksüellik adı verilir. Transeksüellik, bedensel bir kavramdır; transeksüel bir insan eşcinsel olabildiği gibi biseksüel ya da heteroseksüel de olabilmektedir. Örneğin, kadınlardan hoşlanan bir kadın, kendi dişi vücudunu seviyor ve kadın olmaktan memnun ise, o sadece lezbiyen - eşcinseldir. Ancak hem kadınlardan hoşlanan hem de kendini erkek gibi hisseden, kendi dişi vücudunu sevmeyen ve değiştirmek isteyen bir kadın sadece eşcinsel değil aynı zamanda da transeksüeldir. Başka bir örnek vermek gerekirse, kadınlardan hoşlanan, kendi erkek vücudunu sevmeyen bir erkeğin, vücudunu değiştirerek ameliyatla kadın vücuduna sahip olduğunu düşünelim. Bu erkek artık bir kadın vücudundadır ama yine de kadınlardan hoşlanmaktadır. İşte bu erkek transeksüeldir, ancak eşcinsel değildir.
Son olarak hermafroditlik ve travestilik kavramlarına da değinelim. Travestilik, bir erkeğin kadın gibi giyinmesi durumudur, bedensel olması gerekmez. Bir travesti, transeksüel, eşcinsel, biseksüel veya heteroseksüel olabilir. Diğer yandan kadınların erkek gibi giyinmesi fazla dikkat çekmediği için kadınlarda travestilik sıfatlandırması yapılmaz. Hermafroditlik ise; doğuştan hem erkek hem de kadın cinsel organlarına sahip olmaktır. Bu kavramı ileride detaylı inceleyeceğiz.<br />
Kusurdan Doğan Hastalık, Hastalıktan Doğan Tercih?
Son zamanlarda ortaya çıkan bir iddiaya göre eşcinselliğin çocuklukta veya daha sonrasında yaşanan travmaların bir sonucu olarak, tedavi edilebilen psikolojik bir hastalık olduğu öne sürülmüştür. Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde psikoterapi ile eşcinselliği tedavi etmeyi amaçlayan klinikler mevcut bulunmaktadır. ABD'de Eşcinsellik Üzerine Ulusal Araştırma ve Tedavi Birliği'nin eski başkanı Dr. Joseph Nicolosi "Homoseksüel olduğu halde gay olduğunu kabul etmek istemeyen erkekler var. Bu erkekler psikolojilerinde yadsıyamayacakları bir homoseksüel yönleri olsa da gay kavramının işaret ettiği yaşama biçimini ve değerleri benimsemiyorlar. Bu yüzden de değer yargıları ile cinsel eğilimleri arasında çatışma yaşıyorlar. Ve bu nedenle de bu durumu bir sorun olarak görüp ondan kurtulmak istiyorlar. Kısaca, bu erkekler tedavi olmak istiyorlar. Terapistlerin ''neden gay olmak istemiyorsun?'' sorusuna verdikleri cevap ''çocuk sahibi olmak ve toplum tarafından dışlanmamak oluyor'' diyor. Ancak Nicolosi tarafından öne sürülen bu iddia, yine kendisi tarafından çürütülüyor. Aslında görüldüğü gibi eşcinsel bir kişi, kendisinin gerçekten hasta olduğunu düşünmüyor, toplum içinde dışlanmamak ve yalnız kalmamak için kendisini bu farklı durumundan kurtarmak ve bu nedenle tedavi olmak istiyor. Homoseksüel olduğu halde gay olduğunu kabul etmeyen bu kişilerin tamamı aslında toplumsal baskıdan korktukları için bu durumu kabullenememektedir. Eğer ki toplum eşcinselliği çok doğal bir durum olarak görseydi, bu kişiler asla gay olduklarından rahatsız olmayacaklardı. Sırf bu nedenle bile, eşcinselliği sadece bir hastalık olarak görmek imkansız olacaktır.
Elbette eşcinselliğin en büyük etkenlerinden birisi doğuştan gelen hormonal bozukluktur ve bu kusurlu yapıyı diğer doğuştan gelen kusurlar gibi bir hastalık olarak kabul ederiz (burada bir ayrımcılık düşünülmesin, örneğin mavi gözlü olmak da genetik bir kusur olduğu için aslında hastalıktır). Ancak diğer yandan kişi, sahip olduğu -genlerindeki mevcut- cinsiyeti seçerek hormon tedavisi görmeyi seçebilir; ya da tam tersi cinsiyeti seçerek dışarıdan medikal yardımla daha çok hormon alarak hormonal bozukluğu daha da arttırabilir ve cinsiyet değiştirebilir. Bu durumda eşcinselliği bir tercih olarak görebiliriz. Evet, eşcinselliğe başta hormonal bozukluk olmak üzere, yetişme tarzı, psikolojik sorunlar veya karşı cinse duyulan hayal kırıklığı gibi psikolojik veya biyolojik hastalık sınıflandırılmasına sokulabilecek etkenler neden oluyor olsa da eninde sonunda homoseksüel isteği desteklemek ya da baskılamak kişinin elinde olduğu için, bu durum sadece bir hastalık değil, aynı zamanda da bir tercihtir.
Gençliğinde cinsel tacize veya tecavüze uğramış çocukların gelecekte eşcinsel eğilim göstermeleri de sonradan kazanılan bir durum değildir. Nitekim her istismara uğrayan erkek çocuğu homoseksüelliğe yönelmemektedir. Bu durumu, zaten çocukta olan yüksek miktardaki hormonal kusurun, cinsel istismar ile tetiklenerek ortaya çıkması olarak görebiliriz. Yani çocukta aslında hormonal kusur bulunmakta ve başından geçen olay nedeniyle de hormonal kusurlar baskın duruma gelmektedir. Bu nedenle de başından böyle olaylar geçmiş kişilerin de durumu yine hormonal kusurlar ile ortaya çıkan, psikolojik ve çevresel faktörler ile kuvvetlenen bir tercih meselesidir.
Eşcinsellik Doğal mı?
Bir insanın doğal sistemi iki adet cinsiyeti ve o iki farklı cinsiyetin birbirleriyle ilişkiye girmesini desteklemektedir. Doğal olarak, insanın bedensel yapısı eşcinselliğe uygun değildir. Aslında eşcinsellik gerçekten de ortaçağdan beri Hıristiyanlık tarafından tanımlanan ''peccatum contra naturam'' yani doğaya karşı işlenen bir günah olarak görülebilir. Aşk ve zevk konularını geçersek, canlıların cinsel ilişkiye girmelerinin bir diğer nedeni üreme içgüdüsüdür. Bu durumda eşcinselliği doğal olarak varsaymak imkânsızdır. Kısaca, "eşcinsellik etik midir değil midir" sorusundan önceki konu eşcinselliğin mantıklı olup olmadığıdır. Cinselliği bir üretim aşaması ve yeni nesilleri de ürün olarak değerlendirirsek, eşcinsellik; asla ürün vermeyen boş bir aşama olarak görülebilir. Bu durum "doğal" görüşle bakıldığında sadece bir israftır ve mantığı yoktur.
Bazı çevrelerde Tanrı tarafından yaratılmış "hatalı ürün" olarak görülen çift cinsiyetli - Hermafrodit bireylerin varlığı da yine eşcinselliği doğal kılamamaktadır. Nitekim, zaten her erkekte kadınlık hormonu ve her kadında da erkeklik hormonu bulunmaktadır. Kısaca aslında her insan az miktarda eşcinsellik eğilimine sahiptir. Hermafroditlik de bu durumun sadece daha bariz ve aşırı bir şekilde görülenidir. Şimdi hemen bir yanlışı düzeltelim, hermafrodit bireyler aslında çift cinsiyetli değil, sadece iki cinsiyet organına da sahiptir. Bir insana çift cinsiyetli denilebilmesi için kadınlara ait XX ve erkeklere ait XY üreme kromozomlarının her ikisini de taşıması gerekir. Ancak biyolojik olarak böyle bir durum elbette mümkün değil. Hermafrodit yani belirgin olmayan bir dış genital bölgeyle doğmuş kişilerin ya XX ya da XY kromozomu bulunur; yani aslında bu kişilerin her ne kadar iki adet cinsel organları da olsa genetik olarak tek ve belli bir cinsiyetleri vardır. Yani Hermafrodit bir bireyin üreme sistemiyle ilgili doğuştan gelen kusurları olmasına rağmen, cinsiyeti bir tanedir. Bu nedenle Hermafroditlik hem tercihtir hem de hastalıktır; kişi hangi cinsiyete sahipse, o cinsiyete göre yaşamayı seçerek, diğer cinsiyete ait üreme yapılarını bir kusur olarak görüp, tedavi olabilir veya aslında olmadığı diğer cinsiyeti seçerek hormonal yardımla eşcinselliğe yönelebilir.
Daha önce de belirttiğim gibi her insanda belli miktarda eşcinsellik eğilimi vardır çünkü her insan hem bazı kadınlık hem de bazı erkeklik hormonlarına sahiptir. Hatta 90'lı yıllarda ABD'de yapılan geniş kapsamlı seksüellik deneylerinde bazı heteroseksüel erkeklerin, gay erkeklerden daha fazla kadınlık hormonu salgıladıkları belirlenmiştir. Bu durum aslında her şeyin beyinde bittiğini göstermektedir çünkü her kadınlık hormonları yüksek erkek, gay olmak istememektedir. Yani, doğuştan hormonal kusurla doğmuş bazı erkeklerin tercihi "olduğu gibi devam etme" olurken; diğer erkeklerin seçimi ise eşcinsellik olmuştur. Şimdi, burada "olduğu gibi devam eden" erkeklere kimse hastalıklı demeyecektir, ancak diğer yolu seçmiş eşcinseller hasta olarak görülecektir ki işte yanlış buradadır. Eşcinsellik duygusuna neden olan şey bir kusurdur ve doğal olarak hastalıktır, ancak eşcinsel olup olmamak bir tercihtir ve aradaki bu ince farkı iyi anlamak gerekiyor. Çocukluğunda hormonal bozukluk nedeniyle eşcinsel eğilimler yaşayan bir kişi, çevresel ve ailevi faktörlerin de yardımıyla bir seçim yapar; ya kusurlu hormonal yapısını karşıt tedavilerle ve telkinlerle baskılayarak olduğu cinsiyette devam eder ya da kusurları destekleyerek eşcinselliği seçer. İşte bu noktada biyolojik kusur bir tercih haline gelmiştir.
Transeksüellik yani cinsiyet değiştirmek ise başlı başına doğal olmayan bir durumdur. Kişi hormonları ve tercihleri ile başka bir cinsiyete ilgi duyabilir, ancak sahip olduğu bedeni sevmemek ve onu değiştirmeye çalışmak psikolojik bir anormalitedir. Bilindiği gibi kendini heteroseksüel, homoseksüel veya biseksüel olarak betimleyen transeksüeller bulunmaktadır. Bu durum "karşı cinsin bedenine sahip olma" isteğinin herhangi bir hormonal kusurla alakası olmadığını göstermektedir. Siyahi olarak doğan ve kendini beyazlatmak isteyen bir erkeğin veya estetik yaptıran bir kadının durumuyla; transeksüellik aynı kulvarda bulunmaktadır. Hepsi doğuştan geleni beğenmeme ve farklılaşma isteği ile açıklanabilir. Hatta bazı bilim adamlarına göre, erkeklerdeki transeksüel istek, teşhircilik ve kadın vücuduna duyulan aşırı arzu ile, kadınlardaki ise maskulen fobi ile açıklanabilmektedir. Bu kapsamda, her ikisi de bir tercih olsa da transeksüellik ile eşcinsellik birbirinden net çizgilerle ayrılmaktadır. Eşcinsellik psikolojik ve biyolojik etkenlerle ortaya çıkan, kusurlardan doğan bir tercih durumudur; transeksüellik ise sadece psikolojik bir sorundur ve kişinin hormonal bir bozukluğu veya eşcinsel eğilimi olmasına gereken yoktur (Örneğin: erkek olarak doğup, kadın vücudunda yaşamak isteyen ancak aynı zamanda da yine kadınlardan hoşlanan erkek durumu, heteroseksüel transeksüellik). Bu nedenle yazının devamında genel olarak eşcinsellik üzerine yoğunlaşacağız.
Birçok kesim, eşcinselliği, hayvanlar âleminde de eşcinsel davranış sergileyen canlıların varlığı ile doğal göstermeye çalışmaktadır. Evet, gerçekten de hayvanlar arasında eşcinsel eğilim gösteren türler mevcuttur; ancak bu asla eşcinselliğin doğal olduğu yorumunu getiremez. Unutulmaması gereken şudur ki, insan hayvandan üstündür ve hayvanın yaptığı davranışlar, insanın da yapması gereken davranışlar olarak tanımlanamaz. Hayvanlar âlemi, kanlı ve hiyerarşik bir düzenden oluşmaktadır. Örneğin aynı türden iki erkek, dişiyi kapmak için ölümüne kavga eder ve kavgayı kazanan dişiyi elde eder. Bu durumdan genelleme yaparsak, insanların da birbirini eş seçimi için öldürmesini doğal karşılayabilir miydik? Elbette eşcinselliği cinayet ile aynı kefeye koymuyorum ancak benzetme yaparsak nasıl ki birbirini öldüren hayvanların yaptıkları, bir insanın adam öldürmesini doğal kılmıyorsa, aynı şekilde bazı hayvanların eşcinsel eğilim göstermeleri de eşcinsel insanların doğal ve normal oldukları anlamını taşımaz. Aslında sırf bu yüzden ki homofobik bireyleri de fazla yargılamamak gerekir. Madem ki bazı çevrelere göre eşcinsellik doğal bir durumdur, o halde homofobi de doğal bir davranıştır. Toplumlarda, "doğal" olarak, "doğal" olanın dışında kalan ya da "doğallık" sınırlarını aşan her şey, "doğal" insanın şaşkınlığı ve/veya "doğal" tepkisi ile karşılaşır. Bu yabancı ve farklıya karşı duyulan tepki mekanizmasıdır ve insanoğlunun genlerinde mevcuttur. İki gay erkeğin öpüşmesini ve daha ilerisini gören, heteroseksüel bir erkeğin rahatsız olmaması imkânsızdır. Elbette, rol yaparak kişi rahatsız olmuyor gibi kendisini gösterebilir; ancak bu sadece kendi hormonlarına yalan söylemek olacaktır. Bir homofobik bireyle diğerini ayıran özellik ise özgürlüklere karşı bakış açısıdır. İki birey de eşcinsel ilişkiyi görmekten rahatsız olsa da birisi özgürlükçü davranıp durumu normal karşılamakta, diğeri ise otokrat bir davranış göstermektedir.
Dinlerde Eşcinsellik
Biraz tarihte geriye gidersek, değil İlahi dinler, en eski Pagan dinlerinde bile eşcinselliğin doğal karşılanmadığını görebiliriz. Tanrıça odaklı paganizme göre, erkek eşcinselliği doğaya ve insan vücuduna karşı bir suçtur. Paganizmde insan kendi vücuduna zarar verecek davranışlardan kaçınmalıdır. Ters ilişkinin insan sağlığına zararlı olduğu tıbbi olarak ispatlanmış bir gerçektir. Ancak tanrıçaya tapan ve neredeyse bütün din görevlileri kadın olan paganizmde normal olarak kadın eşcinselliği, yani lezbiyenlik yasak veya suç değil aksine kutsal kabul edilmiştir. Onlara göre, kadın vücudu ve ruhu gibi kutsal ve mükemmel şekilde yaratılmış bir yapıya istek duymak takdir edilecek bir durumdur. Bu nedenle antik dini ayinlerde erkek-kadın, kadın-kadın ve erkek-birden fazla kadın tarzı ilişkilere bolca yer verilmiştir.
Diğer yandan çok tanrılı mitolojide erkek eşcinselliği sıkça görülmektedir. Hatta baş tanrı Zeus'un bile eşcinsel ilişkiye girmesiyle ilgili mitler bulunmaktadır. Elbette bu olayların varlığı durumun asla o dönemde etik olduğu anlamına gelemez. Evet, o dönemde eşcinsellik vardı ve günümüzdeki gibi fazla tepki çekmiyordu, ama yine de tamamen normal olarak karşılanmıyordu. Çok tanrılı paganizm de eşcinsel ilişkiye girmiş veya karısına sıklıkla aldatan Zeus, tecavüzcü Hades ve kocası dışında bir çok tanrıyla ilişkiye girmiş Afrodit gibi karakterler mevcuttur. Bu tanrı ve tanrıçaların varlığı eşcinselliği doğal kılmamaktadır. O dönemin insanları kendi davranışlarını da tanrılara yansıtarak bir nevi kendilerini aklamaya çalışmışlardır. Nitekim, o dönemin en ahlaki ve aydınlık tanrısı olarak gösterilen Apollon, ne eşcinsel bir ilişki yaşamış ne de başka sapkın bir suç işlemiştir.
Eşcinselliğe İlahi dinlerden bakarsak, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam, erkek eşcinselliğini kesin olarak yasaklamıştır. Dinlere göre günah olarak nitelendirilen bu davranış, bir hastalık değil tercih meselesidir. Çünkü dinlerin insanları ellerinde olmayan hastalıklar değil tercihleri nedeniyle cezalandırdığı kabul edilir. Yani Tanrı, asla bir insanı tercihi olmayan bir durum nedeniyle cezalandırmaz. Diğer yönden, bazı akılcı dinsel görüşlere göre, tanrı her insana belli kusurlar vermiş ve o kusurlarla hakkıyla başa çıkmalarını beklemiştir. Yani, bu görüşe göre, tanrı özellikle bir insana eşcinsel duygular verip, o kişiden eşcinsel duygularını günah olduğu için bastırmasını bekleyebilir. Aslında iki görüş de aynı kapıya çıkmaktadır, dinlerde eşcinsellik genel olarak bir tercih olarak görülür ve tanrı insanın doğru tercihi yapmasını ister.
Peki İlahi dinler neden cinselliği yasaklamıştır? Bu sorunun aslında iki ana cevabı bulunuyor. İlk olarak ters ilişki insan vücuduna zararlı olduğu için İlahi dinlerce, sadece homoseksüel değil, heteroseksüel ilişkilerde de yasaklanmıştır. Ters ilişki, kişinin iç organlarına kalıcı zararlar vermekte ve AIDS ve frengi gibi hastalıkların bulaşmasını kolaylaştırmaktadır (bilimsel verilere göre AIDS ters ilişki ile daha yüksek oranda bulaşabilmektedir). İkinci neden ise, dinlerin zina, fuhuş, grup seks, ters ilişki, oral ilişki ve ağır-müstehcenlik gibi davranışları cinselliği korumak, bayağılaştırmamak ve aile yapısını bozmamak amacıyla engellemesidir. Dinlerde her tür aşırıya kaçan cinsel eylem yasaklanmıştır. Çünkü bu tür aşırılıkların kutsal aile yapısını bozacağı, ahlak ve medeniyet duygularını körelteceği düşünülmektedir. Din; eşcinsellik, ensest ilişki, pedofili, nekrofili, zoofili ve grup seks gibi birçok normal cinsel aktiviteler dışında sayılan davranışları kesin bir dille ahlaksızlık olarak tanımlamıştır. Bu anlamda dini metinlerde geçen şekliyle eşcinsel kavimlerin şehirleri olan Sodom ve Gomora cezalandırılmıştır.
Kuran'da Lut ve kavmi ile ilgili geçen ayetlerden bazılarını inceleyelim:
''Ve Lut... Toplumuna şöyle demişti: "Sizden önce âlemlerden hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?" (Araf 80)
''Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz.'' (Araf 81)
''Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz." (Şuara 165-166)
''Lut'u da (peygamber olarak gönderdik). Hani o kavmine şöyle demişti: "göz göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz." (Neml 54-55)
''Lut'u da peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: "gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayâsızlığı işliyorsunuz. Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" kavminin cevabı, "eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah'ın azabını getir bize." demeden ibaret oldu.'' (Ankebut 28-29)
Musevilik'e bakacak olursak, Tevrat'a göre ise eşcinselliğin cezası çok daha ağırdır.
Musevilik ters ilişkiyi yaşayan erkeğin derhal öldürülmesini emreder:
''Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.'' (Lev. 20:13)
Kişisel Özgürlükler ve Sağlık
Eşcinsel savunucularının bir diğer iddiası ise insanın zevk aldığı şeylerden ayrılmaması gerektiğidir. Yani, onlara göre, bir erkek, homoseksüel ilişkiden zevk aldığına göre bu duruma devam etmeli ve toplumun geneli de o kişiyi yadırgamamalı ve desteklemelidir. Fakat unutulmaması gereken şudur ki, örneğin tecavüz eden kişi de zevk almak için bu hareketi gerçekleştirmektedir. O halde, tecavüzcüleri de desteklememiz mi gerekir? Ya da madem durum tercih ve zevk meselesi olduğu için serbest bırakılmalıdır, o halde pedofili ve çocuk pornosu da serbest bırakılabilir; sonuçta bunlar da tercih ve zevk değil midir? Hatta toplumun geneline bakarsak ahlaki ve etik kuralları yıktığımızda çoğu erkeğin itiraf edemeseler de 14-15 yaşındaki kızlarla ilişkiye girme fikrine şehvetle baktığı görülebilir. Kısaca zevk almak her zaman doğruyu yapmak anlamına gelmez.
Her ne kadar yazıda birçok tıbbi, dinsel ve ahlaki boyutta örnekler vermişsem de, yasaklamalar ve düzenlemelerde göz önünde bulundurulması gereken en önemli şey sağlıktır. İki kişi arasındaki duygusal ilişkiye üçüncü kişilerin karışması asla etik değildir, bu nedenle pratikte kimse, eşcinsel bireylerin hayatına müdahale etmemelidir. Ancak, aynı zamanda devlet iki kişi arasında olan bir olaya - eğer herhangi bir insan zarar görüyorsa - karışabilir. Ters ilişki nedeni ile eşcinsel erkek ortada sorun görmese bile devlet bu duruma sağlıksal gerekçelerle el koyabilir. Bu nedenle, lezbiyenlik serbest bırakılırken, erkek homoseksüellerin ters cinsel ilişkiye girmesi yasaklanabilir ve homoseksüel ilişkinin sadece duygusal anlamda kalması sağlanabilir. Kısaca eşcinsel erkek istiyorsa başka bir erkekle aşk yaşayabilmeli, ancak bu işi sağlıksal gerekçeler nedeniyle ters ilişkiye götürmemelidir. Unutulmaması gerekir ki, homoseksüel erkekler arası seks - ya da heteroseksüel anal seks, başta AIDS olmak üzere bir çok hastalığa neden olmaktadır.
Eşcinsel birey, zaten eşcinsel hayatı seçerek üreme seçeneğini ikinci plana atmıştır, bu nedenle bu bireylerin çocuk sahibi olmaları engellendiğinde, pratik olarak özgürlüklerinde herhangi bir kısıtlama oluşmaması gerekir. Bir eşcinselin bu duruma itiraz etmeye hakkı da bulunamaz. Çünkü eğer ki eşcinsel ilişki ona göre tamamen normal ve doğal bir olaydır, o halde eşcinsel çift kimseye muhtaç olmadan kendi çocuklarını da kendileri doğurmalıdır. Evlat edinmeye çalışmak eşcinsel ilişkinin çelişkisi olacaktır. Eşcinsel çiftlerin çocuk sahibi olması engellenmelidir. Doğal düzende bir insan çocuğu hem anne hem babaya ihtiyaç duyarken, daha en başından onu bunların birinden mahrum etmek ve gereksiz yere çocuğun kişisel gelişimde sorunlara yol açabilecek bu tür aile yapıları kabul edilemez. Bu durum aynı şekilde ensest birliktelik yaşayan insanlar için de geçerlidir. Kimse zarar görmediği için iki bireyin arasındaki ensest ilişkiye karışılmamalıdır. Ancak elbette ensest bireylerin de çocuk sahibi olmasına, çocuğun sakat doğabileceği veya çarpık bir ilişki ortamında büyüyebileceği ihtimaline karşı izin verilemez.
Eşcinseller aşk hayatlarında serbest bırakılırken, aynı zamanda diğer vatandaşların psikolojik durumu da göz ardı edilemez. Örneğin, önünde abartı ilişki yaşayan bir eşcinsel çifti gördüğünde, şiddetsiz tepki göstermek ve bu durumu kaldıramamak doğal bir davranıştır. Bu nedenle bu tür bireyler de homofobik (homofobi bir tür ayrımcılıktır ve kınanmalıdır, ancak herkesten de eşcinsellik konusunda açık görüşlü olması beklenemez) oldukları gerekçesiyle suçlanamaz. Bu nedenle eşcinseller istedikleri gibi yaşamakta özgürdürler, ancak diğer heteroseksüel insanları da düşünmelidirler (aynı şekilde eğer bir eşcinsel gördüğü abartı heteroseksüel ilişkiden rahatsızsa, karşısındaki çift de düşünceli olmalıdır). Nasıl ki toplum içinde başka insanların rahatsız olmaması için çıplak dolaşmak serbest değilse, bu durum da aynı şekilde düşünülebilir. Karşılıklı anlayış ve bazı tepki çekebilecek farklılıkları başka insanların gözüne sokmayarak, toplum barış içinde yaşayabilir.
Hem Tercih, Hem Hastalık
Eşcinsellik hem bir hastalık hem de tercihtir. Bir hastalıktır çünkü doğuştan gelen biyolojik kusurlardan ve psikolojik sorunlardan ortaya çıkar. Bir tercihtir, çünkü kişilerin eşcinsel olarak kendi cinsiyetiyle devam edebilme veya heteroseksüel olabilme gibi ihtimalleri vardır. Tarihte buna benzer bir çok örnek yaşanmıştır. Öncesinde gay olup daha sonra heteroseksüel ilişkiye geri dönen veya tam tersi sonradan gay olan bireylerin varlığı, eşcinselliğin asla değişemeyeceği görüşünü çürütmektedir. Eşcinsellik sabit bir durum değildir ve gerekli yollar izlendiğinde eşcinsel bireyin isteğiyle kişi tekrar heteroseksüel hale gelebilir. 2012 tarihli UNIMELB Eşcinsel Psikolojisi araştırmasına göre, kendini gay olarak tanımlayan bireylerin %67'si aynı zamanda güzel ve seksi bir kadından da etkilenmektedir (ancak yine de bir erkeğe oranla daha az). Bu sonuca göre, çoğu gayin aynı zamanda bir kadından da etkilenebilmesine rağmen, bazı nedenlerden dolayı erkeklere yönelmesi, tam tersi geri dönüşün de mümkün olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak eşcinsellik kusurlardan doğan bir tercih meselesidir. Bir homoseksüelin heteroseksüel olabileceği gibi tam tersi de mümkündür. Dinlerde, eşcinsellik yasaklanmıştır. Kimse zarar görmediği sürece bir kişinin aşk ve seks hayatı sadece kendisini ilgilendirir. Heteroseksüel bireyler toplum içerisindeki eşcinsellere homofobi ile bakmamalı ve yaşadıkları ilişkiye karışmamalı, eşcinseller ise kendileri gibi olmayanları göz önünde bulundurarak kimseye rahatsızlık vermemeli ve toplum içinde provokatif amaçla aşırıya kaçmamalıdır. Yine olay, herkesin yararına olması için en basit toplumsal kurala dayanır, toplumsal refah için, karşılıklı empati...