10 Kasım 2013 Pazar

Zamansızlık İçinde Zaman


Zaman; duyu organlarımız tarafından ardı ardına gelen birtakım olaylar neticesinde hissedilen bir tür algıdır. Zamanın akışını, etrafımızdaki, hareket değişikliklerini birbirlerine kıyaslayarak anlarız. Örneğin güneş doğar, batar ve ertesi gün tekrar doğduğunda "bir gün geçti" deriz. Bu olay 30–31 kez tekrarlandığında bu kez "1 ay geçti" deriz; ama sorulduğunda bu bir ayla ilgili fazla bir detay hatırlamadığımızı, geçen zamanın sanki sadece bir an gibi olduğunu düşündüğümüzü itiraf ederiz. Yine de gözlemlediğimiz tüm bu hareketlilik ve sebep-sonuç ilişkileri bize zamanın geçtiğine dair ipuçları verir. Eğer gündüz geceyi, gece gündüzü takip etmese ve elimizde zamanın geçtiğini gösterir bir saatimiz olmasa, belki de geçen zamanın ne kadar olduğuna, bir günün ne zaman başlayıp ne zaman biteceğine dair doğru bir tahminde bulunmamız mümkün olmayacaktı. Bu açıdan, bizim için böyle belirli dayanak noktaları olmaksızın, zamanın ne hızla aktığı konusunda kesin bir yargıya varamayız.

Zamanı ölçmek için kullandığımız kavramlar, çok değişkendir. Örneğin, "bir saat" dediğimiz süre, eğer sıkıcı bir bekleme içindeysek, saatler kadar uzun gelebilir. Aynı saati, çok eğlenceli ve bitmesini istemediğimiz bir durumda, üç-beş dakika kadar kısa bir süre gibi algılarız. Yani aslında zaman algısı, bizim için farklı "hız"larda akabilmektedir. İşte bizim kendi içimizde hissettiğimiz zamanın bu değişken yapısı fiziksel olarak da ispatlanmış bir gerçektir.
>>> Oysa bu konu, "madde"ye bağımlı kalarak düşünen insanların ısrarla kavrayamadığı çok önemli bir gerçektir. Bunun nedeni, zamanın sabit, mutlak ve değişmez olduğunu ve herkes için zamanın eşit geçtiğini zannetmeleridir. Oysa ki, zaman sabit ve değişmez değildir. Her cismin hızına ve konumuna (çekim merkezine olan uzaklığına) göre, zaman hızlı veya yavaş geçmektedir.

Herşeyden önce bir cisim hızlandıkça o cismin üzerinde zaman yavaşlamaktadır. Bu gerçek, ünlü fizikçi Albert Einstein tarafından Genel Görelilik Kuramı'nda ortaya konmuştur. Buna göre, ikiz kardeşlerden birini bir rokete koyup ışık hızına yakın bir hızla uzaya göndermeyi başarabilseydik uzaydaki kişi döndüğünde, dünyadaki ikiz kardeşini yaşlanmış olarak bulacaktı. Aynı deney bir baba ile oğula uygulandığında ise baba dünyaya döndüğünde oğlu kendinden daha yaşlı olacaktı. (Einstein ve Görelilik Kuramı, sf.57)

Bu örnekten açıkça anlaşılacağı üzere, bir sistem hızlandıkça o sistem üzerinde zaman yavaşlamaktadır.

Ayrıca bir cismin sadece hızı değil, konumu da zamanı etkilemektedir. Genel Görelilik Kuramı, çekim merkezlerinin yakınında zamanın daha yavaş geçtiğini ispatlamıştır. Ünlü fizikçi Stephen Hawking, bu gerçeği yukarıdaki ikiz örneğini kullanarak şöyle anlatmaktadır:

"Görelilik Kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz düzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır." (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, sf.54)

Materyalistler zamansızlığı kavrayamamasına rağmen zamansızlık kavramı fizik formüllerine girmiş bilimsel bir gerçektir.

Zamana ve mekana bağımlı olan bizler, sadece yaşadığımız anı biliriz. Zamansız ve mekansız olan yani zamana ve mekana bağlı olmayan Allah, "zaman"ı her şekliyle bilir. 50.000 yıl olarak, 1.000 yıl olarak veya yıl, ay, gün, saat, dakika, saniye, salise olarak bilir. Gelecek bizim için gelecektir. Zamandan münezzeh olan Allah için ise, geçmiş ve gelecek, hepsi birdir; çünkü tümünü Allah yaratmıştır.

*** Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz. (Müminun Suresi, 112-114) 


*** ... Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac Suresi, 47)

0 yorum:

Yorum Gönder