15 Kasım 2013 Cuma

Neden Hepimiz Bir Hologramın İçinde Yaşıyoruz?


“DÜNYAYI BİR IŞIK DEMETİ OLARAK ALGILIYORUZ, BU YÜZDEN DE BU ALGILARA BAKARAK MADDEYİ MUTLAK GERÇEK ZANNETMEK BÜYÜK BİR YANILGI OLACAKTIR...” 

Amerika'nın en ünlü bilim dergilerinden biri olan New Scientist adlı dergi, 27 Nisan 2002 tarihindeki kapak konusunda, okuyucularına önemli bir bilimsel gelişmeyi aktarmıştır. J. R. Minkel tarafından kaleme alınan makale "Neden Hepimiz Bir Hologramın İçinde Yaşıyoruz?" başlığı altında yayınlanmıştır. Bu makalede açıklanan bilimsel tespiti şu şekilde özetleyebiliriz: Dünyayı bir ışık demeti olarak algılıyoruz, bu yüzden de bu algılara bakarak maddeyi mutlak gerçek zannetmek büyük bir yanılgı olacaktır.

Bilim adamı-yazar J.R Minkel bu önemli konu ile ilgili şu açıklamada bulunmuştur:  "Şu an bir dergi tutuyorsunuz, bunu katı bir madde olarak algılıyorsunuz ve siz bunun evrende bağımsız bir şekilde varolduğunu görüyorsunuz. Etrafınızdaki objelerde aynı şekilde, belki bir fincan kahve ya da bir bilgisayar, hepsi dışarıda gerçekmiş gibi görünüyor. Ama hepsi yalnızca bir hayal."

Minkel makelesinde, bazı bilim insanlarının bu fikri "herşeyin teorisi" olarak adlandırdıklarını söylemektedir. Ayrıca Minkel, bilim insanları tarafından "herşeyin teorisi"nin, evrenin yapısının açıklanmasında ilk basamak olarak kabul edildiğini aktarmaktadır.

Bu makale gerçekten de son derece önemlidir. Üstelik insanın hayata bakış açısını etkileyebilecek kadar. Çünkü bu konu atomlardan oluşan evreni en kolay şekilde anlamamızı ve maddenin mahiyeti konusunda en net yargıya varabilmemizi sağlamaktadır. Bu makale, evreni beynimizde algıladığımızı, dolayısıyla bizim dışımızda var olduğunu zannettiğimiz maddenin bir hayalden ibaret olduğunu açıklayan bilimsel bir belgedir

  • BEYNİMİZDE SANAL DÜNYA VAR:
Daha önceki bilimsel çalışmalarda da bu gerçek farklı yönlerden tespit edilmişti aslında. Bilim insanları  dış dünyanın, maddenin varlığına gerek olmadan beyinde sanal bir dünya oluşturulabileceğini de birçok kez kanıtlamışlardı. Örneğin yapılan üç boyutlu ve gerçeğinden farkı olmayan bilgisayar simülasyonları yoluyla aslının aynı özelliklere sahip görüntüler elde edilebilmektedir. Ayrıca rüya gören insanlar üzerindeki araştırmalar da benzer sonuçlar doğurmuştur. Anlaşılmıştır ki, mesela bisiklete binen biri ile rüyasında bisiklete bindiğini gören kişinin fizyolojilerinde aynı tepkiler meydana gelmektedir. Bu durum her iki olayında beyinde meydana geldiğini ve ortada bizim dışımızda zannedildiği gibi maddesel bir dünyanın olmadığını göstermektedir.

Yapay uyarılarla bir dünya oluşturulabileceği gerçeğine verilebilecek en iyi örneklerden biri de hipnoz tekniğidir. Bilindiği gibi hipnozda, hipnotize edilen kişiye bir dizi telkin yapılır ve bu kişinin, gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede inandırıcı birtakım olaylar yaşaması sağlanır. Söz konusu kişi, bulunduğu odada olmayan görüntüleri, kişileri veya manzarayı görür, sesleri duyar, kokuları ve tatları alır. Bu sırada yaşadığı olaylardan dolayı sevinir, üzülür, heyecanlanır, sıkılır, endişelenir. Hatta hipnoz altındaki kişinin yaşadığı olayların etkileri dışarıdan fiziksel olarak da izlenebilir: Yapılan telkinle doğru orantılı olarak kişide nabız artışı, tansiyon artışı, cildinde kızarıklık oluşması, ateşinin yükselmesi, mevcut ağrıyı veya acıyı hissetmemesi gibi durumlar meydana gelebilmektedir.

Ulusal Hipnoterapi Derneği, Ulusal Psikoterapistler Derneği, Profesyonel Hipnoterapistler Merkezi, Hipnoterapi Araştırma Derneği gibi birçok kuruluşun üyesi olan İngiliz hipnoterapi uzmanı Terrence Watts bir makalesinde, hipnoz sırasında geçmişteki bir olayı hatırlayarak anlatan kişilerde, anlattıkları olayla bağlantılı olarak bazı fiziksel değişimler gözlendiğini belirtmektedir. Örneğin kişinin anlattığı olayda nefes alamama durumu oluşmuşsa, olayı hipnoz altında anlattığı sırada yine nefesi daralmakta, hatta nefesi bir süre için tamamen durmaktadır. Watts, hipnoz altındayken, küçükken dövüldüğü bir anı anlatan kişinin yüzünde tokat izlerinin belirdiğini belirtmektedir. Ayrıca Watts bunun bir gizem olmadığını, vücudun acı algısına tepki verdiğini belirtmektedir.

Hipnoz uygulamalarında görülen en çarpıcı örneklerden biri de, hipnoz yapılan kişinin cildinde telkin sonucu yaralar dahi oluşabilmesidir. Örneğin Paul Thorsen isimli bir araştırmacı, hipnoz altındaki bir kişinin koluna sadece bir kalemin ucunu değdirmiş ve bunun kızgın bir şiş olduğunu telkin etmiştir. Kısa bir süre sonra kalemin ucunun değdiği noktada bir yanık kabarcığı belirmiştir. Yine aynı araştırmacı, Anne O. isimli kişiye, hipnoz esnasında kolunun A harfi şeklinde kanırtırcasına çizildiğini telkin etmiştir. Başka hiçbir şey yapılmadığı halde, o bölgede A harfi şeklinde kızarıklık belirmiştir. Hipnoz sırasında insan vücudunda meydana gelen bu değişiklikler, görme, duyma, dokunma, işitme, acı, ağrı gibi algılarımızın oluşması için dış dünyaya ihtiyacımızın olmadığını göstermektedir.

İnsan, ömrü boyunca bedeninin dışındaki bir dünyada yaşadığını zanneder. Halbuki dünya dediğimiz herşey, beynimizin, algı merkezlerimize ulaşan sinyalleri yorumlamasıdır. Yani biz beynimizin içinde oluşan dünyadan başka bir dünyayla hiçbir zaman muhatap olamayız. Dışımızda ne olduğunu asla bilemeyiz. Beyne ulaşan sinyallerin kaynağının, dışarıda mevcut bulunan maddi varlıklar olduğunu iddia edemeyiz. Bugün bu konu en temel bilimsel kitaplarda yer alan ve lise çağlarından itibaren insanlara öğretilen, kesin bir gerçektir. Sorun, insanların bu gerçek üzerinde düşünmemeleridir... 

Unutmamalı ki,  Dış dünya ile ilgili bize hissettirilenler, bize algılattırılandan ibaret duyulardır. Gerçek sandığımız he şey, beynimizde yaratlan hologramdan başka bir şey değildir, acı, tatlı, ses, göz kamaşması gibi tüm hisslerimiz beynimizin bize aktardıklarıdır. Beyin aracılığıyla bize ne gösterilirse, biz ancak onu algılarız...


***
"Demişlerdir ki:"Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş." (Yasin Suresi, 52.ayet)
_

0 yorum:

Yorum Gönder