9 Kasım 2013 Cumartesi

Kur'an'da Kölelik ve Cariyelik Kavramları


Kur'an'da köleliğin ve cariyeliğin olup olmadığı bahsinde bir izahat vermeden önce kölelik ve cariyelik kavramlarının ne olduğunu açıklamak istiyoruz.

İslam dininin özenle muhafaza edilmiş en sağlam tarihi kaynağı Kur'an'dır. Bu sebepten ötürü bu yazımızda Kur'an'ı merkeze alarak İslam dininde kölelik ve cariyelik kavramlarının eleştirisini yapacağız.

Kölelik, bir insanın başka bir insanın malı ve mülkü olmasıdır. Kadın kölelere cariye denir. (Ayrıntılı bilgi için bkz: Vikipedi Kölelik Maddesi)

Çok eski tarihlerden beri savaşlarda esir düşenler köle kabul edilir ve köle pazarlarında satılırdı. İslam'da kölelik ve cariyeliğin olup olmadığı hususu bir süredir münakaşa bahsi haline gelmiştir. İslam'ın özenle korunmuş öncelikli kaynağı Kur'an, bu münakaşalarda yer bulamadığından tartışmalar uzayıp gitmektedir.

Osmanlı Devleti zamanında kölelik daha çok cariyelik olarak görülmüştür. Muhtelif seferlerde esir düşen kadınlardan bir kısmı hareme alınır ve padişah tarafından odalık olarak kullanılırlardı. Bu tür uygulamalarda yapılan hatalar padişahtan çok fetvayı veren din adamlarına aittir, fetvayı veren din adamları da geleneksel İslam anlayışının etkisinde kalmışlardır. Mezheplerin görüşüne göre, bir kişi nikahsız olarak sayısız cariyeyle cinsel münasebette bulunabilir, bu sebepten ötürü cariyeler Kur'an'daki dört eş sınırına dahil olmazlar. 

Birtakım çevreler, Kur'an'ın savaşta esir düşen kadın ve erkeklerin köleleştirilmesini kaldırmak istediğini ama şartlar gereği bu hedefini tam olarak başaramadığını söyleyerek komik duruma düşmektedirler.

Kur'an, savaşta esir düşenlerin köleleştirilmesini Muhammed Suresi'nin 4. ayetiyle doğrudan yasaklamıştır. 

"...Bundan sonra esirleri bedelli ya da bedelsiz mutlaka serbest bırakın..."(Muhammed 47/4)

Objektif olarak bakarsak bu ayet, direkt olarak köleliği ve cariyeliği yasaklamıştır. Bu ayetten sonra kölelik ve cariyeliğin geçerliliği hususunda hiçbir açık kapı bulunmamaktadır.

Nitekim Bedir Savaşı'nda da Hz.Muhammed, esirlerin bir kısmını çocuklara okuma-yazma öğretmeleri karşılığında, bir kısmını bedelli olarak, bir kısmını da bedelsiz olarak serbest bırakmıştır.

Birtakım çevreler, bu açık hükme rağmen, Kur'an'da bazı suçlarda kefaret olarak "köle azad etme" gibi yaptırımların bulunmasını Kur'an'da köleliğin olduğuna delil olarak sunmaktadırlar. Bu iddia tamamen geçersizdir. Muhammed Suresi'nin 4. ayetini inkar etmedikçe Kur'an'da köleliğin ve cariyeliğin olduğunu savunmak bir hayli güç olacak ve savunan kişiyi komik durumlara düşürecektir. "Köle azad etme" gibi yaptırımlar, zaten varolan köleler için geçerlidir. Kur'an'da hiçbir ayette "kölelerinizi azad edin" demez. Müslümanın kölesi zaten olamaz. Müslüman bir kişi bir suç işledikten sonra karşılık olarak köle azad etmez, bir suç işlememiş olsa bile Muhammed Suresi'nin 4. ayetine göre bütün kölelerini azad etmek zorundadır. Kur'an'da bazı suçlara kefaret olarak "köle azad etme" yaptırımının bulunması, kişinin kendisine ait olmayan köleler için geçerlidir. Kur'an köleleştirmeyi yasaklamış olsa da Kur'an'ın bu emrine uymayan müşrikler ve bir kısım ehl-i kitap halihazırda bulunmaktadır. Köle azad edilirken gayrimüslimlerin halihazırda mevcut bulunan kölelerinden azad edilir. Bazı ayetlerde "köle bulamazsanız" ya da "köle azad etmeye güç yetiremezseniz" gibi ifadeler bulunması da bu kölelerin Müslüman kişiye ait olmadığını ispatlar. Çünkü eğer kişinin kendi kölesi olsa doğrudan bedelsiz olarak o köleyi serbest bırakabileceği için "köle bulamama" ya da "köle azad etmeye güç yetirememe" gibi durumlar olmaz.


Konuyu sıkıcı hale getirmemek adına kadın köleler olarak nitelenen "cariyeler" konusuna geçiyoruz.

İlginçtir ki Kur'an'da cariye sözcüğü bir kez bile geçmemektedir. Bu iddiamızın aksini ispat edecek yoktur. Kur'an meallerinde "cariye" şeklinde çevrilen ifade "ma meleket eymanukum" ifadesidir. Meleket sözcüğü melik sözcüğüyle aynı kökten türemiştir ve sahip olduklarınız anlamına gelir. Eymanu sözcüğü ise yemin sözcüğüyle aynı kökten türemiştir ve yeminli bir anlaşma anlamına gelir. "Ma meleket eymanu kum" ise yeminlerinizin sahip oldukları, demektir. Bu ifadeyle "savaş esiri kadınlar" kastedilir. Eğer bir kişi, savaş esiri bir kadın ile kadının da rızasıyla evlenmek isterse, onu özgürlüğüne kavuşturur. Kadın özgürlüğüne kavuşturulurken verilen para, kadının mehiri olur. Savaş esiri bir kadınla evlenmenin hür kadınla evlenmekten tek farkı mehir olarak verilen paranın daha az olmasıdır.

Kur'an'a göre savaş esiri kadınlar, nikahsız odalık olarak kullanılamaz. Nisa Suresi'nin 3. ayeti bu iddiamızı desteklemektedir fakat birçok mealde bu ayet yanlış çevrilmiştir. Biz Diyanet İşleri Başkanlığı'nın mealini inceleyelim.

"...Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin..." (Nisa 4/3)

Meali hazırlayanlar, Kur'an'da cariye sözcüğünün geçmediğini bildikleri için bu sözcüğü parantez içinde yazmışlardır. Sırf bu durum bile Kur'an'ın mezhep imamlarının görüşlerinin etkisinde kalınarak yorumlandığının bir kanıtı niteliğindedir.

Ayeti daha iyi anlamak için Arapçasını görelim.

fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum.

Ayetin Türkçeye doğrudan çevirisi şu şekildedir: "Yetimler konusunda adaletli davranamamaktan korkarsanız o takdirde helaliniz olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder nikahlayın. Eğer (bu kadınlar arasında) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız bir hür kadını ya da yeminli anlaşmanızın sahip olduğunu..."

Ayetin ilk cümlesinde fe inkuhu fiili kullanılmıştır. Ayetin ikinci cümlesinde ise fiil düşmüştür. Bu kullanımın benzeri Türkçede de görülür. "Ayşe bugün okula gelmedi. Ali de..." şeklinde bir ifadede ikinci cümlenin fiili düşmüştür. Fakat biz cümlenin gelişinden "Ayşe bugün okula gelmedi. Ali de gelmedi." denmek istediğini rahatlıkla anlarız. Bu ayetteki kullanım da bu şekildedir. "Yetimler konusunda adaletli davranamamaktan korkarsanız o takdirde helaliniz olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder nikahlayın. Eğer (bu kadınlar arasında) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız bir hür kadını ya da yeminli anlaşmanızın sahip olduğunu (nikahlayın) ..." görüldüğü gibi rahatlıkla ikinci cümlenin de tek bir fiili olduğunu ve bu fiilin nikahlamak olduğunu anlayabiliriz.  Ayette "nikahlamak" şeklinde ortak bir fiil kullanıldığı halde, birçok mealci "yetinin" fiiline yer vermiştir. Ayette ise "yetinin" şeklinde bir ifade geçmemektedir.

Yaptığımız bu detaylı izahattan sonra ifadenin doğru çevirisini aktarmak istiyoruz. 

"...Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane hür kadını ya da yemininizin sahip olduğunu (nikahlayın)... (Nisa 4/3)

Ayette savaş esiri kadınlara yapılacak nikah muamelesinin, hür kadınlara yapılan nikah muamelesinden bir farkı olmadığı açıkça ifade edilmiştir. Bu durumdan rahatlıkla savaş esiri kadınlara yapılacak nikahın, dört eşlilik sınırına dahil olduğunu anlayabiliriz.

Bu görüşümüzü açıkça destekleyen başka bir ayet de Nisa Suresi'nin 25. ayetidir.

"Sizden özgür kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyenler, inanmış yeminlerinizin sahip oldukları (savaş esiri kadınlar) ile evlensinler. İnancınızı en iyi bilen ALLAH'tır. Hepiniz birbirinizdensiniz. Ailelerinin de izniyle ve uygun şekilde mehirlerini ödeyerek onlarla NİKAHLANIN. İffetli yaşasınlar, zina etmesinler ve gizli dostlar edinmesinler. Evlilik yoluyla özgürlüklerine kavuştuktan sonra zina yaparlarsa, kendilerine özgür kadınlara verilen cezanın yarısını verin. Bu, günaha girmekten korkanlarınız içindir. Sabrederseniz sizin için daha iyi olur. ALLAH bağışlayandır, rahimdir." (Nisa 4/25)

Bu ayette de apaçık bir şekilde "ma meleket eymanukum" olan kadınlarla yani "savaş esiri olan" kadınlarla nikahsız ilişkide bulunulamayacağı ve bu tür bir ilişki için mutlaka NİKAH gerektiği ifade edilmiştir.

0 yorum:

Yorum Gönder