11 Kasım 2013 Pazartesi

Gören Göz Değil, Beyindir


  ABD’de 72 yaşındaki Konstantopoulos, takılan biyonik göz sayesinde yeniden görmeye başladı.

ABD’de görme yetisini sonradan yitiren 72 yaşındaki hastaya takılan biyonik göz, yaşlı adamın yeniden görebilmesini sağladı. Maryland eyaletinde bulunan Baltimore Üniversitesi’nde yapılan ameliyatla hastanın gözüne yapay bir retina görevi görecek elektrotlar yerleştirilerek görme yetisi bir miktar düzeltildi.

Biyonik gözün takıldığı Elias Konstantopoulos adlı hasta, 43 yaşındayken görme yetisini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştı. “Retinitis pigmentosa” adlı göz hastalığına yakalanan adam bir süre sonra hiç göremez hale geldi. Doktorunun 2009 yılında yaptığı tavsiyeyle biyonik göz deneylerine katılan Konstantopoulos şimdi ışığı ayırt edebiliyor ve objelerin siluetlerini fark edebiliyor.
Bilim Yazarı Rita Carter bakın neler söylemişti:  

 Bu deneyde de görüldüğü gibi, algılarımızın oluşması için yapay olarak oluşturulan algılar da yeterli olmaktadır. (Rita Carter, Mapping The Mind, s. 113)
Bilim yazarı Rita Carter, Mapping The Mind isimli kitabında, "görmek için gözlere ihtiyaç yoktur" diyerek, bilim adamları tarafından gerçekleştirilen önemli bir deneye yer vermektedir. Deneyde görme özürlü kişilere, video resimlerini titreşimlere dönüştüren bir cihaz takıldı. Bu kişilerin gözlerinin yanına takılan bir kamera ise uyarıları bu kişinin beynine gönderiyordu. Böylece bu kişi sürekli olarak görsel dünyadan uyarı alabiliyordu. Hastalar bir süre sonra gerçekten görüyormuş gibi davranmaya başladılar. Örneğin, cihazlardan birinde görüntüyü yaklaştırmak için bir lens vardı. Bu lens hasta uyarılmadan çalıştırıldığında, hasta görüntü büyüyerek üzerine geliyormuş gibi gördüğü için iki kolu ile kendini koruma ihtiyacı hissetmiştir.
   


‘Körler için umut ışığı oldu’ 

Second Sight (İkinci Görüş) adlı firmanın buluşu olan “Argus II” adlı mekanizmayla önce ameliyatla yapay retina yerleştiriliyor. Daha sonra mekanizma çalışırken, hastanın taktığı bir güneş gözlüğü üzerinde bulunan kamera, aldığı görüntüleri buradan küçük bir kablosuz bilgisayara yönlendiriyor. Bu görüntüler de elektrik sinyallerine dönüştürülerek yapay retinaya iletiliyor. Yapay retina, sağlıklı hücreleri harekete geçirerek optik sinirlerin çalışmasını sağlıyor. Görsel bilgi daha sonra beyne iletiliyor, burada bir objenin şeklini anlamayı sağlayacak ışığa dönüştürülüyor. Fiyatı 100 bin dolar (160 bin lira) olan biyonik göz sayesinde biraz görmeye başlayan Konstantopoulos, “Tamamen göremesem de bu körler için bir umut ışığı oldu. Artık her şeyi tek başıma yapabiliyorum. En büyük isteğim bir gün torunumun yüzünü görebilmek” diyor.
Yaşadığımız dünyaya ait her türlü niteliği, her özelliği ve bildiğimiz herşeyi duyu organlarımız aracılığıyla öğreniriz. Duyu organlarımız aracılığı ile bize ulaşan bilgiler, bir dizi işlem sonucunda elektrik sinyallerine dönüşür ve bu sinyaller beynimizin ilgili noktalarında yorumlanır. Beynimizin bu yorumları sonucunda biz örneğin bir kitap görürüz, çileğin tadını alırız, ıhlamur ağaçlarını koklar, ipek bir kumaşın dokusunu bilir veya rüzgarda sallanan yaprakların hışırtısını duyabiliriz.
Aldığımız telkinle, hep bedenimizin dışındaki kumaşa dokunduğumuzu, bizden 30 cm uzaklıktaki kitabı okuduğumuzu, metrelerce uzaktaki ıhlamur ağaçlarının kokusunu aldığımızı ve çok yükseklerdeki yaprakların hışırtısını duyduğumuzu zannederiz. Oysa, bu saydıklarımızın hepsi bizim içimizde gerçekleşen olaylardır. Kitabın görüntüsünden yaprakların hışırtısına kadar herşey içimizde, beynimizde meydana gelir.


 Bu noktada şaşırtıcı bir gerçekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gerçekte ne renkler, ne sesler, ne de görüntüler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi bir görüş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili bilimsel bir açıklamadır. 


Örneğin Mapping The Mind (Zihnin Haritasını Çıkarmak) isimli kitabında bilim yazarı Rita Carter, dünyayı nasıl algıladığımızı şöyle açıklar:
Her bir duyu organı kendine uygun uyarıya cevap verecek şekilde yaratılmıştır. Bu uyarılar ise, moleküller, dalgalar veya titreşimler şeklindedir. Tüm bu çeşitliliklerine rağmen duyu organları temelde aynı görevi görürler: kendilerine özgü uyarıları elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bir uyarı ise sadece bir uyarıdır. Kırmızı renk değildir, veya Beethoven'ın Beşinci Senfonisinin ilk notası değildir - sadece bir elektrik enerjisidir. Aslında, bir duyuyu diğerlerinden farklı hale getirmek yerine, duyu organları hepsini benzer hale, yani elektrik sinyallerine dönüştürürler.Öyle ise, tüm duyulara ilişkin uyarılar, birbirinden tamamen farksız bir formda beyne elektrik akımları şeklinde girerler ve buradaki sinir hücrelerini uyarırlar. Tüm olan budur. Bu elektrik sinyallerini tekrar ışık dalgalarına veya moleküllere dönüştüren bir geri dönüşüm sistemi yoktur. Bir elektrik akımının görüntüye ve bir diğerinin kokuya dönüşmesi ise, bu elektrik akımının hangi sinir hücrelerini etkilediğine bağlıdır.

Sonuç olarak şu bir gerçektir ki, her insan hayatı boyunca gördüğü her şeyi beyninde görür ve hiçbir zaman gördüklerinin asıllarına ulaşamaz. Gördükleri, dışarıda var olan görüntülerin beyninde oluşan birer kopyasıdır. Bu kopyanın aslının nasıl olduğu ise bizim bilgimizin dışındadır.

Bir materyalist olmasına rağmen, Alman psikiyatri ve nöroloji profesörü Hoimar von Ditfurth, bu bilimsel gerçek hakkında şunları söyler:
Argümanlarımızın hareket ettirici kolunu nereye yerleştirirsek yerleştirelim, sonuç değişmiyor: Etiyle kemiğiyle karşımızda duran, gözümüzün gördüğü şey, "dünya" değildir, sadece onun imgesidir; bir benzeridir; orjinalle ne kadar örtüştüğü tartışılır bir izdüşümüdür.


Örneğin şu anda başınızı kaldırıp içinde bulunduğunuz odaya baktığınızda gördüğünüz, sizin dışınızdaki oda değildir. Siz odanın, beyninizin içinde oluşan kopya görüntüsünü görürsünüz. Ve hiçbir zaman bu odanın aslını duyularınız aracılığı ile görmenize imkan yoktur.

*** O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır... O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255) 

0 yorum:

Yorum Gönder